Uzaklaşmaya Hazır

Her şeyden uzaklaşmaya hazır mısın? Bu nadiren sorulan soru, hayatımdaki en önemli prensiplerden birini şekillendiriyor.

Tüm evinizin beklenmeyen bir şekilde yandığını düşünün, o an sadece bizim için en önemli olan şeyleri alacağımız kısa bir zaman aralığımız var. Siz neleri alırdınız? Böyle bir durumda elbette çoğumuzun ilk aklına gelen maddi eşyalarımız olmaz. Önce sevdiklerimizin ve evcil hayvanlarımızın güvenliğini sağlarız. Onlar güvende olduktan sonra, yalnızca yeri doldurulamaz şeyleri – fotoğraflar, sabit diskler, aile yadigarı olan şeyleri alırız. Geri kalan her şey maalesef bu yangın felaketinde kaybolacak.

Teoriyi biraz daha ileri götürerek, bu düşünce deneyine farklı bir biçimde bakmayı seviyorum.

Devamını Oku

Meşgul Değil, Odaklanmış

Etrafınıza bir bakın: Herkes multi-tasking -aynı anda birden fazla işle uğraşmanın- peşinde. Mümkün olan her boşluğu doldurmaya çalışıyoruz. Şimdiye kadar olduğumuzdan çok daha meşgulüz. Her yerde aynı sahneyle karşılaşıyoruz: başlar öne eğilmiş, yüzler parlayan bi ekranda kaybolmuş, teknoloji insanları birer zombiye dönüştürmüş.

Birey olarak değerlerimizin üretkenlik, verimlilik, çalışma saatleri ve her ne pahasına olursa olsun işleri tamamlamak ile ölçüldüğü bir keşmekeşin içinde yaşıyoruz. Toplantılar, excel tabloları, durum güncellemeleri, akşam trafiği, tweetler, Zoom toplantıları, toplu taşıma, raporlar, sesli mesajlar, multi-tasking ve meşgul bir hayatın diğer tüm tuzaklarıyla boğuluyoruz. Gün boyunca yürü, ilerle, bir yerden bir yere git. Ve durumumuz hep şöyle: Meşgul.

Devamını Oku

Ne Olur Ne Olmaz Diye Tuttuğumuz Eşyalardan Kurtulmak: 20/20 Kuralı

Bazı şeyleri ne olur ne olmaz diye tutmaya devam ederiz. Bırakamayız çünkü gelecekte bir gün işimize yarayabileceğini düşünürüz. Özellikle kısa süreli tatil ve yolculuklarda lazım olur diye çantamıza doldurduğumuz eşyaların çoğuna hiç dokunmadan geri döneriz.

Tüm bu eşyaları bir kenarda tutmamıza gerek yok. Her ihtimale karşı diye bırakamadığımız eşyaları nadiren kullanırız. Orada dururlar, yer kaplarlar, yolumuza çıkarlar, bizi aşağı çekerler. Çoğu zaman onlara ihtiyaç bile duymayız, sadece orada var olduklarını bilmek bizi rahatlatır.

Devamını Oku

30 Yıldan 30 Hayat Dersi Daha

Dün (23 Ekim 2011) 30. doğum günümdü. Büyük harflerle OTUZ. Kutlamak için Joshua’nın 30 Hayat Dersine eşlik edecek 30 hayat dersi daha yazdım.

1. İnsanların sizin hakkınızda nasıl hissettiği değil, sizin onları nasıl hissettirdiğiniz önemlidir. İlkokul birinci sınıftan itibaren lise yıllarına kadar tombul, çarpık dişli oldum ve özgüvenim düşüktü. Nasıl göründüğümle çok ilgilendim ve insanların beni nasıl gördüğüyle daha da fazla ilgileniyordum. Ne yazık ki, görünüş benim için her şeydi; ayrıca havalı çocuklarla takılmak konusunda sürekli endişelendim. Aslında arkadaş tercihlerime baktığımda, bazı harika insanları görmezden geldiğimi hatırlıyorum çünkü onlar “havalı” olarak düşündüğüm grupta değildi. Yaşlanmak, havalı çocukların hep mutlu çocuklar olmadığını gösterdi. İnsanların senin hakkında ne düşündüklerinin, senin onları nasıl hissettirdiğin kadar önemli olmadığını anladım.

2. Tüm önerileri dikkate alın. “Ah, o zaman şimdi bildiklerimi bilseydim.” Ailemden ve büyüklerimden bunu kaç defa duyduğumu hatırlamıyorum. Şimdi, 30 yaşındayken ne anlama geldiğini tamamen anlıyorum. Ailelerimizin yaşlandıkça gözümüze ne kadar zeki göründüğü şaşırtıcı. Birçok durumda, eğer ailemin ve büyüklerimin tavsiyelerini dinleseydim, dersleri zor yoldan öğrenmekten kaçınabilirdim. Bunu fark ettiğimde, bana söylenenlerle aynı fikirde olmasam bile, en azından dikkate alacağıma dair kendime bir söz verdim. Neyse ki, bu neyi değiştirmem gerektiğini düşünmem için beni aynaya bakmaya zorladı.

Devamını Oku

30 Yıldan 30 Hayat Dersi

Yakın zamanda 30’uma girdim, bu yaşıma kadar pek çok önemli şey öğrendim. Bahsedeceklerim bu dünyadaki ilk 30 yılımdan en önemli 30 hayat dersi.

1. Âşık olmak şart. Bilirsiniz, bir söz vardır, “Âşık olup kaybetmek, hiç âşık olmamaktan daha iyidir.” Öyle değil mi? Biliyorum, klişeleri genellikle elimizin tersiyle itiyoruz, ama bu belki de sadece aforizmalarla tartışabileceğimiz temel bir gerçektir. Evet, âşık olmalıyız,  hem de kalbimiz kırılsa bile. Çünkü âşık olmazsak hayatımız geçip gidecek.

2. Sevmek yetmiyor. Âşık olmalıyız, sevmeliyiz ama sevmek hayatta kalmak için yeterli değil. Harekete geçip diğerlerine onlara değer verdiğimizi, onları sevdiğimizi göstermeliyiz. Evet, sevmek bir eylemdir.

3. Mutluluk satılık değildir. İçimizdeki boşluğu doldurmak için reyonlara, raflara, web sayfalarına ne kadar bakıp arasak da; mutluluk satın alınmaz. O şeyler bizi mutlu etmeyecek, en azından uzun vadede. En iyi ihtimalle, maddi şeyler geçici olarak bizi rahatlatır. En kötü ihtimalle ise hayatımızı mahvederler, bizi boş hissettirirler, depresyona sürüklerler ve hatta daha yalnız hissettirirler, ıvır zıvırdan bir denizde yapayalnız. Gerçek şu ki hepimiz bir gün öleceğiz ve mezarımızı servetimizle doldurmak bizi bu sondan kurtarmayacak.

4. Başarı görecelidir. Eskiden başarılı olduğumu düşünürdüm çünkü ailemin ve arkadaşlarımın benimle gurur duyabileceği milyon dolarlık bir işim vardı. Bol yatak odalı bir ev, lüks bir araba, ısmarlama takım elbiselerin, pahalı saatlerin, büyük ekran televizyonların ve maddi dünyanın diğer tüm tuzaklarının beni daha başarılı kılacağını sanıyordum. Hepsine sahiptim ve gerçekten başarılı hissetmedim. Aksine aptal gibi hissettim.

Devamını Oku